NESAİ SÜNEN-İ KÜBRA

Bablar    Konular    Numaralar

KİTABU’L-HUMUS

<< 1363 >>

تفريق الخمس وخمس الخمس

2- Humus'un Beşte Birinin Dağıtılması

 

قال أبو عبد الرحمن قال الله جل ثناؤه واعلموا أنما غنمتم من شيء فأن لله خمسه وللرسول ولذي القربى واليتامى والمساكين وابن السبيل وقوله جل ثناؤه لله ابتداء كلام لأن الأشياء كلها لله ولعله إنما استفتح الكلام في الفيء والخمس يذكر نفسه لأنهما أشرف الكسب ولم ينسب الصدقة إلى نفسه لأنها أوساخ الناس والله أعلم وقد قيل بل يؤخذ من الغنيمة شيء فيجعل للكعبة وهو السهم الذي لله وسهم النبي صلى الله عليه وسلم إلى الإمام يشتري منه الكراع والسلاح ويعطي منه من رأى ممن فيه غناء ومنفعة لأهل الإسلام من أهل الحرب والعلم والفقه والقرآن وسهم لذي القربى وهم بنو هاشم وبنو عبد المطلب سهم الغني منهم والفقير والصغير والكبير والذكر والأنثى سواء لأن الله جل ثناؤه جعل ذلك لهم وقسمه رسول الله صلى الله عليه وسلم وليس في الحديث أنه فضل بعضهم على بعض ولا خلاف نعلمه بين العلماء في رجل لو أوصى مثليه لبني فلان أنه بينهم وأن الذكر والأنثى فيه سواء إذا كانوا يخصون فهكذا كل شيء صير لقوم فهو بينهم بالسوية إلا أن يبين ذلك الأمر به والله ولي التوفيق وسهم لليتامى من المسلمين وسهم للمساكين من المسلمين وسهم لابن السبيل من المسلمين ولا يعطي أحد منهم سهم مسكين وسهم بن السبيل وقيل له خذ بأيهما شئت والأربعة الأخماس يقسمها الإمام بين من حضر القتال من المسلمين البالغين

 

Nesaı der ki: Yüce Allah şöyle buyurur: "Eğer Allah'a ve hakkı batıldan ayıran o günde, iki topluluğun karşılaştığı günde kulumuza indirdiğimize inanıyorsanız, bilin ki, ele geçirdiğiniz ganimetin beşte biri Allah'ın, Peygamber'in ve yakınlarının, yetimlerin, düşkünlerin ve yolcularındır. .. " (Enfal 41) Allah'a aittir, Allah'ındır buyruğu, Allah'ın sözünün anahtarıdır. Çünkü her şey Allah'ındır. Yüce Allah'ın, fey ve humusta kendi isminden başlaması, bu tür kazançların en üstün kazançlar olması sebebiyledir. Allah; sadaka insanların kiri olduğu için, kendine nisbet etmemiştir. En iyisini Allah bilir.

 

Denir ki: "Humusun bir kısmı alınıp Ka'be için harcanır. Bu, ganimetteki Allah'ın payıdır. Nebi'in (sallallahu aleyhi ve sellem) payıyla ise halife savaş için binek ve silah alır. Yine İslam için faydalı olduğunu düşündüğü savaşçı, ilim ehli, fakih ve Kur'an ehli olanlara bu ganimetten verir. Akrabaların payı ise, Haşim oğulları ve Muttalib oğullarına verilir. Bunlardan, zenginle fakir, küçükle büyük, kadınla erkek aynı oranda pay alır. Bazıları da bu konuda şöyle demiştir: "O hisse onlardan zenginler dışındaki fakir, yetim ve yolda kalmışlara verilir. Bana göre doğruya yakın olan görüşte budur. Allah her şeyin en iyisini bilendir.

 

Küçük, büyük, erkek, kadın, eşit olarak dağıtılır. Allah böyle emretti. Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) de onların arasında böylece dağıttı. Hadislerde Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in birini diğerine üstün tuttuğu görülmemiştir. Alimler de bu konuda ittifak etmişler ve şöyle demişlerdir: "Bir adam malının üçte birini falan oğullarına verilmesini vasiyet etse, o şey o kimseler arasında erkek kadın ayırımı yapmaksızın eşit olarak dağıtılır. Falan oğullarına verilsin diye vasiyet edilen veya vakfedilen bir şey de yine aynı şekilde eşit olarak dağıtılır. Ancak o iş ve dağıtmada bir açıklama getirilmemiş ise o zaman ona uyulur." Tevfik Allah'tandır.

 

Yine bu humustan, Müslüman yetimler bir pay, Müslüman miskinler bir pay, yolda kalmış Müslüman da bir payalır. Bunlardan hiç birine miskinin payı veya yolda kalmışın payı teklif edilip ''dilediğini al'' denilemez. Ganimetin kalan beşte dördünü, siyasi otorite savaşa katılan baliğ Müslümanlar arasında taksim eder."

 

 

أنبأ علي بن حجر قال أنبأ إسماعيل وهو بن علية عن أيوب عن عكرمة بن خالد عن مالك بن أوس بن الحدثان قال جاء العباس وعلي إلى عمر يختصمان فقال العباس اقض بيني وبين هذا فقال الناس افصل بينهما فقال عمر لا أفصل بينهما قد علما أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال لا نورث ما تركنا صدقة قال فقال الزهري وليها رسول الله صلى الله عليه وسلم فأخذ منها قوت أهله وسائره سبيله سبيل المال ثم وليها أبو بكر بعده ثم وليتها بعد أبي بكر فصنعت فيها الذي كان يصنع ثم أتياني فسألاني أن أدفعها إليهما على أن يلياها بالذي وليها به رسول الله صلى الله عليه وسلم والذي وليها به أبو بكر ووليتها به فدفعتها إليهما وأخذت على ذلك عهودهما ثم أتياني يقول هذا اقسم لي من بن أخي ويقول هذا اقسم لي بنصيبي من امرأتي فإن شاءا أن أدفعها إليهما بالذي وليها به رسول الله صلى الله عليه وسلم والذي وليها به أبو بكر والذي وليتها به دفعتها إليهما وإن أتيا كفيا ذلك ثم قال واعلموا أن ما غنمتم من شيء فأن لله خمسه وللرسول ولذي القربى واليتامى والمساكين وابن السبيل هذه لهؤلاء إنما الصدقات للفقراء والمساكين والعاملين عليها والمؤلفة قلوبهم وفي الرقاب والغارمين في سبيل الله وابن السبيل هذه لهؤلاء وما أفاء الله على رسوله منهم فما أوجفتم عليه من خيل ولا ركاب قال قال الزهري هذه لرسول الله صلى الله عليه وسلم خاصة قرى عربية فدك وكذا وكذا ما أفاء الله على رسوله من أهل القرى فلله وللرسول ولذي القربى واليتامى والمساكين وابن السبيل للفقراء والمهاجرين الذين أخرجوا من ديارهم وأموالهم والذين تبوءوا الدار والإيمان من قبلهم والذين جاؤوا من بعدهم فاستوعبت هذه الآية الناس فلم يبق أحد من السلمين إلا له في هذا المال حق أو قال حظ إلا بعض من تملكون من أرقائكم ولئن عشت إن شاء الله ليأتين كل مسلم حقه أو قال حظه

 

[-: 4434 :-] Malik b. Evs. b. el-Hadesan anlatıyor: ibn Abbas ve Hz. Ali, Hz. Ömer'e davacı olarak geldiler ve Abbas: "Bununla aramdaki davayı hallet" dedi. Orada bulunanlar da: "Aralarında hüküm ver" deyince Hz. Ömer: "Aralarında hüküm veremem. Çünkü bunlar da bilirler ki Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem): «Biz Peygamberler miras bırakmayız, bizim bıraktıklarımız sadakadır» buyurdu.

 

Zühri der ki: (Hz. Ömer şöyle devam etti): "Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) humusun beşte birinin sorumluluğunu alıp, ondan ailesinin ihtiyacını kaldırırdı ve kalan kısmı da beytulmale koyardı. Sonra humusun sorumluluğunu

 

Hz. Ebu Bekr aldı, sonra da bunun sorumluluğunu ben aldım, ben de onun yaptığı gibi yaptım. Daha sonra Abbas ve Ali bana gelerek; Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in tasarrufunda olan ve sonra Ebu Bekr'e geçen ondan da bana geçen hisseyi kendi tasarruflarına vermemi istediler. Bende mesuliyetini kendilerine bırakıp istediklerini verdim. Daha sonra da bana gelip Abbas:

 

"Kardeşimin oğlundan bana miras kalan hissemi ver", Ali de: "Hanımımın Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'den olan mirasını bana ver" dediler. O malları Resulullah (s.a.v.)'in sarf ettiği yerlere sarf edeceğinize dair Allah'a söz vermeniz şartıyla (onları size verebilirim") dedim. Ama istemezlerse büyük bir sorumluluktan kurtulmuş olurlar.''

 

Daha sonra Hz. Ömer şöyle devam etti: "Eğer Allah'a ve hakkı batıldan ayıran o günde, iki topluluğun karşılaştığı günde kulumuza indirdiğimize inanıyorsanız, bilin ki, ele geçirdiğiniz ganimetin beşte biri Allah'ın, Peygamber'in ve yakınlarının, yetimlerin, düşkünlerin ve yolcularındır ... " (Enfal  41.) ayetinde zikredilen ganimet, ayette isimleri zikredilen kimselerindir.

"Zekatlar; Allah'tan bir farz olarak yoksullara, düşkünlere, onu toplayan memurlara, kalbieri Müslümanlığa ısındırılacaklara verilir; kölelerin, borçluların, Allah yolunda olanların ve yolda kalanların uğrunda sarfedilir ... '" (Tevbe 60) ayetindeki zekat da orada isimleri zikredilen kimselere aittir. "Ey inananlar! Onların mallarından, Allah'ın Peygamberine verdiği şeyler için siz ne at ve ne de deve sürdünüz; fakat Allah peygamberlerine, dilediği kimselere karşı üstünlük verir" (Haşr sOr. 6) ayetinde belirtilen köyler Fedek arazisi ve başka yerler Resulullah'a (sClllallClhu aleyhi vesellem) aittir. "Allah'ın, fethedilen memleketler halkının mallarından Peygamberine verdikleri; Allah, Peygamber, yakınlar, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir; ta ki içinizdeki zenginler arasında elden ele dolaşan bir devlet olmasın. Peygamber size ne verirse onu alın, sizi neden menederse ondan geri durun; Allah'tan sakının, doğrusu Allah'ın cezalandırması çetindir. Allah'ın verdiği bu ganimet malları bilhassa; yurtlarından ve mallarından edilmiş olan, Allah'tan bir lütuf ve rıza dileyen, Allah'ın dinine ve Peygamberine yardım eden muhacir fakirlerindir. Işte doğru olanlar bunlardır. Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler; onlara verilenler karşısında içlerinde bir çekememezlik hissetmezler; kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerinden önde tutarlar. Nefsinin tamahkarlığından korunabilmiş kimseler, işte onlar saadete erenlerdir. Onlardan sonra gelenler: «Rabbimiz! Bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizde müminlere karşı kin bırakma; Rabbimiz! Şüphesiz Sen şefkatlisinı merhametlisin» derler" (Haşr 7- 10) ayetlerinde de tüm Müslümanlar kastedilmiştir. Ayrıca bu malda hakkı olmayan hiçbir kimse kalmamıştır. Ancak mülkünüzde bulunan köleler bunun dışındadır. inşallah yaşarsam ömrüm olursa her Müslüman/ın hakkı veya nasibi mutlaka kendisine verilecektir.''

 

6273, 6274, 6275, 6276'da tekrar gelecek.  -  Mücteb8:7 /134;Tuhfe: 19261

 

Diğer tahric: Buhari (3094, 4033, 5358, 6728, 7305), Müslim 1757 (49), Ebu Davud (2963, 2964), Tirmizi (1610), Ahmed, Müsned (172), İbn Hibban (6608).